Geçmişten beri tartışılagelen “Dil mi düşünceyi etkiler yoksa düşünce mi dili etkiler?” sorusu, hala geçerliliğini koruyup iki cevaplı bir sorudur diyebiliriz. Zira dilin düşünceyi etkilemesi kaçınılmaz olduğu gibi düşüncenin de dili etkilediği herkesin malumudur.
Düşüncelerimiz, dilimizi etkiler mi? Dil; düşünce dünyamızın dışavurumu olduğu için bu etkilenme kaçınılmazdır. Beynimizden ve kalbimizden geçen tüm duygu, düşünce ve hayallerin aktarımı dil sayesinde olmaktadır. Dil, bizleri dış dünyaya tanıtan bir tercümandır. Düşüncenin, dili etkilemesi aşikar bir durumdur. Zira bundan kaçış yoktur. Kelimeler, cümleler; bireyin düşünce dünyası hakkında karşısındakine ipucu vermektedir. “Kişi, dilinin arkasında saklıdır.” sözü, buna işarettir. İnsanlar ister konuşma dili olsun isterse yazma dili olsun dile geldikleri vakit; ağızlarından ve kalemlerinden dökülen kelimeleri özenle seçmek meylindedir. Bundan ötürü konuşma ve yazma; birer kimliktir diyebiliriz.
Bunun tam tersi olan dilin düşünceyi etkilemesi de bundan farklı değildir. Bunu bir örnek üzerinden vermek gerekirse şöyle diyebiliriz: İtalyanca köprü anlamında kullanılan “ponte” kelimesi dişil bir kelime iken Fransızcada bu kelime erildir. Bundan ötürü İtalyanlar, köprüyü inşa ederken estetik yönüne ağırlık verirken Fransızlar ise estetikten ziyade sağlamlık yönüne ağırlık verirler. Bu örnekte de olduğu gibi dil, düşünce dünyasının üzerindeki etkisinden bahsedebiliriz.
Türkiye’de gerçekleştirilen dil devriminden -hem yazı dili hem de konuşma dili- sonra toplumun düşünce dünyasında da bir değişim yaşandığı yadsınamaz bir gerçekliktir. “Terbiye” kavramın yerine kullanılan “eğitim”; “talim” yerine kullanılan “öğretim”; “Maarif” yerine kullanılan “eğitim-öğretim” kavramları basit bir isim değişikliği değildir.
Örneğin TDK güncel sözlüğünde eğitim için verilen tanımda “Çocukların ve gençlerin toplum yaşayışında yerlerini almaları için gerekli bilgi, beceri ve anlayışları elde etmelerine, kişiliklerini geliştirmelerine okul içinde veya dışında, doğrudan veya dolaylı yardım etme” anlamında kullanılmaktadır. Bu kavramda “çocukların ve gençlerin…” denilerek eğitime bir sınırlandırma getirilmiştir. Ama ilk yazımızda eğitim dediğimiz şey “Beşikten mezara kadar giden bir yolculuk” olduğunu belirtmiştik. Eğitim kelimesinin birinci eksikliği budur. İkinci eksikliği ise tanımın içerisinde herhangi manevi bir kavramın bulunmamasıdır. Pozitivist bir yaklaşımla meseleye yaklaşılarak insanın sadece madde tarafı (bilgi- beceri) ele alınmıştır.
Terbiye kavramını ele aldığımız vakit ise çok yönlü bir yaklaşımın göz önüne alındığını söyleyebiliriz. Arapça rab kökünden türeyen terbiye “Korumak, ıslah etmek, gözetmek, yükseltmek” anlamına gelir. Sözlükte “Bir şeyi yetkinlik noktasına varıncaya kadar kademe kademe inşa edip geliştirmek” anlamında kullanılır. Râgıb el-İsfahânî, “Bir şeyi en mükemmel derecesine ulaşıncaya kadar adım adım inşa etmek” şeklinde tanımlar. Beyzâvî ise “Bir şeyi derece derece geliştirerek kemaline ulaştırmak” şeklinde açıklar. Son haliyle terbiye; insanın bedenî, zihnî, ahlâkî gelişmesini ve olgunlaşmasını sağlamayı ifade eden bir terim haline gelmiştir.
Şimdi eğitim ile terbiye kelimelerini karşılaştırdığımız vakit hangi kelimenin hangisini kapsadığını görebiliriz. Terbiye kelimesinde “korumak, ıslah ve inşa etmek” var iken eğitim kelimesinde bunu karşılayan bir kavram yoktur. Terbiye kelimesinde kişiliği “kademe kademe geliştirmek” varken eğitim kelimesinde ise “kişilik geliştirme” denilerek nasıl olacağını belirtmemiştir. Terbiye kelimesinde bir hedef belirlenip “ yükseltmek, mükemmele ulaştırmak, kemale ulaştırmak” var iken eğitim kelimesinde ise “geliştirmek” denilip nihai bir sonuca yer vermemiştir. Bunun içerisine “az geliştirme, minimum geliştirme” anlamları da girebilmektedir. Terbiye kelimesi; insanı bir bütün olarak ele alıp bedenî, zihnî, ahlâkî gelişme ve olgunlaşmayı kapsarken eğitim ise bireyin sadece bilişsel yönüne ağırlık verdiği için eksik kalmıştır.
Bir sonraki kavramda görüşmek üzere. Selam ve dua ile…
Muhammed Emin ŞANA