Yükleniyor...

NEDEN ÇOCUKLARIMIZLA BİRLİKTE OKUMALIYIZ?

NEDEN ÇOCUKLARIMIZLA BİRLİKTE OKUMALIYIZ?

Bu sorudan önce, yazımız biraz soslu olsun diye, başka bir soruya cevap arayarak başlayalım. Yeni sorumuz “Neden çocuk edebiyatı okumalıyız?” olsun.


Bu sorudan önce, yazımız biraz soslu olsun diye, başka bir soruya cevap arayarak başlayalım.

Yeni sorumuz “Neden çocuk edebiyatı okumalıyız?” olsun.

Çocuk edebiyatı okumanın belki de en iyi yanı, size yüreğinizin hiç ulaşamadığınız noktalarına değmenizi sağlayabilir. Hiç deneyimlemediğiniz ya da unuttuğunuz duyguları hatırlatabilir. Çocukken kurduğunuz hayallerinizi yeniden inşa etmenizi sağlayabilir.

Peki, bunun ne faydası var?

Aslında bu soru sorulmamalı ama yine de şunu söyleyebiliriz: Çocuklarla yaşadığımız aynı dünyada, onların gözüyle bakıp, onlar gibi düşünmeyi nasıl başarabiliriz yoksa!

Pedagojik değerleri, didaktik bir dil yerine, daha masalsı yaklaşımla olayı karikatürize eder çocuk edebiyatı. Onlar dünyaya bizim gözümüzle bakmazlar. Heyecan ve merak iç içe girmiş, sanki yeryüzü yeni yeni keşfediliyor gibi algıları maksimum düzeydedir. Öğrenmeye ve şaşırmaya teşne bu minik yürekler, bizim bakış açımızı yetersiz, katı ve belki de sıradan bulabilirler. 

İşte bu yüzden yalnızca onların ulaşabileceği hedefi gösteren bir harita var elimizde. Pusulayı çocuk zihniyle kurmazsak, yolu doğru tutturamayabiliriz.

Öyle bir çağdayız ki, vakit tüketme noktasında hiçbir sıkıntı yaşamıyoruz. Okumanın yerini alacak o kadar çok önceliklerimiz var ki. İlk emri “Oku” olan dinimizi dahi okumaktan aciz düştük çoğu zaman. Ebeveynler olarak bizler bile okumadığımızda; eksik kaldığımızı, tamamlanamadığımızı fark ediyoruz. 

Okumaya vakit ayıran kaç kişi var çevremizde? Ne kadar istesek de kitaplara gömülüp saatlerce dünyayla bağlarımızı koparamıyoruz. Daha ilk sayfalarda telefondan gelen bildirimler bölüyor bizi. Sessize almak bir yere kadar çözüyor sorunu. Toplantı ya da programlarımız için kurduğumuz alarmlar bırakmıyor yakamızı. Böyle devam ediyor liste ve biz okuyamıyoruz…

Bunu çocuklarımıza nasıl açıklayacağız bilmiyorum ama okumaya vakit ayıramamanın mazeretleri kabul görmeyecektir. Anne babasının elinde kitap görmeyen bir nesli okumamakla suçlayamayız diye düşünüyorum. 

Hayatım boyunca hep şunu hayal ettim; çocuklarımın ilk kez yapacakları şeylere öncülük etmek. İlk defa denizi ya da ormanı gördüklerinde yanlarında olmak. Arazide ilk yatılı kampımızda, çadırımızın yanına uzanıp birlikte yıldızlara bakarak uyuduk. Çocuklarımla bunu deneyimlerken hayatları boyunca bu anı unutmayacaklarını biliyorum.

Okuma kültürü de hayatımızda böyle olmalı bence.

Şehir kütüphanesine giderken kızıma “Apartman kadar büyük binanın içinde binlerce kitap olan bir yer. Ağaçları kitap olan bir orman gibi” demiştim. Gidene kadar neler hayal etti bilmiyorum. Ama eğlendiğini biliyorum. Ciltli kitapların ne olduğunu bilmese de ilgisini çekmişti. 

Daha sonra birlikte sahafları da gezdik. Doğduğundan beri kitaplara dokunmadan, resimlerine bakmadan, hikâye dinlemeden bir hafta bile geçirmemesine dikkat ettik. Okumanın ve bir kitaba sahip olmanın heyecanı kaybedilmemeli. 

Sonrası biraz da nasip gibi duruyor. Ebeveynle çocuk arasındaki bağı kuvvetlendirecek bir etken okuma kültürü. Birlikte vakit geçirmek, beraber fikir edinmek, bir ideayı tartışmak, bir tarihin sayfalarını birlikte keşfetmek…

Sözün sonu, kitaplar bizim hayatımızda ne kadar fazla olursa; çocuklarımıza kitap okuma alışkanlığını kazandırmamız o denli kolaylaşacak. Bazen diyorum, kitap okumak da genetik olsaydı keşke.

 

Mikail Çelik