İslam, insanın hem bireysel hayatına hem de toplumsal hayatına yön veren bir dindir. Öyle ki insanın hayat serüvenine temel-şekilsel ilkeler ile yönler tayin etmektedir. Bu temel ilkelerin başlıcası vahiydir. Vahiy ile Müslüman şahısların hayatlarında ki kırmızı çizgileri belirlenir. Bunun yanı sıra Hz. Peygamber’de bu kırmızı çizgilerin belirlenmesinde önemli bir faktördür. Yani vahiy ve sünnet İslam’ın hayat felsefesini oluşturmaktadır.
Ancak unutulmaması gereken bir önemli husus vardır ki o da İslam toplumlarının farklı coğrafyalarda, farklı etnik, kültür, gelenek ve göreneklerden oluştuğudur. İslamî toplum yapısında da farklı geleneklerin tezahür ettiği ortamda aile denilen olguda bu farklılıklardan nasibini almıştır. Bundan dolayı aile kurumu coğrafyadan, medeniyetten, ırklardan, kültürlerden, geleneklerden, göreneklerden, törelerden vb. etkenlerden de etkilenmektedir.
Bu anlamda aile denilen toplumsal olgunun değişmez sabiteleri vahiy ve sünnet iken gelenek, görenek, kültür, coğrafya gibi etkenler ise toplumdan topluma farklılık arz ettiği için değişken sabitelerdir. Toplumlarda ki kültür farklılıklarından doğan aile çeşitliliği tamamen İslam’ı yansıtmamaktadır. Yani kültür çeşitliliği İslamî aile yapısının biz cüz’üdür, İslam’ın tamamen ayn-ı değildir.
Her toplumun kendine has bir evlilik tarzı vardır. Örneğin evlilik teklifi kimi toplumlarda erkekler tarafından icra edilirken, kimi toplumlarda ise kadınlar tarafından, kimi toplumlarda ise cinsler arasında farklılık olmamakta ve her iki cinste birbirine evlilik teklifi yapabilmektedir. Bunun gibi aile içi rollerde de farklılıklar ya da benzerlikler bulunmaktadır. Ancak İslam açısından temel ilkeler değişmezdir. Öyleyse burada asıl olan İslam’ın aile anlayışı ve ilkeleridir. Müslüman ailesi ise bu ilkelere mutabık olduğu çerçevede bunu yansıtma imkanına sahip olacaktır. Yoksa adı Müslüman ailesi olsa da İslamî ilkelerle uyuşmayan görüntüler barındırması bu aileyi nitelendirme açısından bazı sorunlara kapı aralayacaktır.
Kuran’da aile ilgili ayetlere bakıldığında; “Ve O, iki eşi, erkeği ve dişiyi yarattı.” (Necm 45) İnsan başıboş bırakılmamış ve kendisine ağır bir sorumluluk da yüklenmiştir. “Şüphesiz biz emaneti göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar onu yüklenmek istemediler, ondan çekindiler. Onu insan yüklendi…” (Ahzap 72) İnsan neslinin devamı için ona bir eş de yaratılmıştır. “Allah, sizi bir tek nefisten yaratan ve kendisi ile huzur bulsun diye eşini de ondan var edendir.” (Araf 189) Allah’ın insana eş yaratması ve bunun gerekçesi aslında ailedeki temel amaç ve ilkeyi ifade etmektedir. “İçinizden, kendileriyle huzura kavuşacağınız eşler yaratıp; aranızda muhabbet ve rahmet var etmesi, O’nun varlığının belgelerindendir. Bunda, düşünen insanlar için dersler vardır.” (Rum 21) Yine bu çerçevede: “Allah, size kendi cinsinizden eşler var etti. Eşlerinizden de oğullar ve torunlar verdi ve sizi temiz şeylerden rızıklandırdı.” (Nahl 72) buyurulmaktadır. Ayetlerde ki bu hususlardan başka ailenin oluşumundaki ilkeler farklı süre ve ayetlerde ele alınmaktadır.
Hz. Peygamber’in hadislerine baktığımızda ise evlilik, aile, eş ve aile fertleri arasındaki ilişkilere vurgu yapan birçok detayı görebilmekteyiz.
“Ey genç topluluğu! Aranızdan evlenmeye gücü yetenler evlensin. Çünkü evlenmek, gözü haramdan korumak ve iffeti muhafaza etmek için en iyi yoldur.” (Buhari, Nikah, 3)
“Nikâh benim sünnetimdir. Kim benim sünnetime uygun davranmazsa benden değildir. Evlenin. Çünkü ben (kıyamet günü diğer) ümmetlere karşı sizin çokluğunuzla iftihar edeceğim.” (İbn Mace, Nikah, 1)
“İyi erkeklerle iyi kadınları (birbirleriyle) evlendirin.” (Darimi, Nikah, 10)
“Bir kadınla dört şeyden dolayı evlenilir: Malı, soyu, güzelliği ve dini için. Sen dindar olanını seç. (Aksi halde) fakru zarurete duçar olursun!” (Buhari, Nikah, 16)
“Ey Ali! Üç şeyi geciktirme: Vakti geldiğinde namazı (kılmayı), hazır olduğunda cenazeyi (defnetmeyi), dengini bulduğun zaman eşi olmayan kadını (evlendirmeyi).” (Tirmizî, Salât, 13)
Yukarıda zikrettiğimiz hadislerin dışında evliliğin nasıl olacağı ve korunacağı, sağlıklı ve huzurlu bir şekilde nasıl yürütüleceği, eşlerin birbirlerine, çocuklarına ve ebeveynlere karşı görevlerin nasıl olacağı ile evliliğin hangi şartlarda ve nasıl sonlandırılacağına dair birçok rivayet bulunmaktadır. Nitekim Hz. Peygamber’in Mekke’de iken Hz. Hatice ile olan birlikteliği ve Medine’de iken evlendiği diğer eşleriyle olan ilişkileri birçok rivayete konu olmuş ve İslam’da evlilik ve aile kültürünün oluşmasına büyük bir katkı sunmuştur.
İslamî temel referanslara baktığımızda ailenin temelini teşkil eden evlilik, kadın ve erkeğin kendilerine ait bir mahremiyet ve paylaşım alanı oluşturmalarına ve insan soyunun devamına katkı sağlamalarına imkân veren yegâne meşru ilişki olarak kabul edilmiştir. Aile ile ilgili belli başlı hükümlerin doğrudan Kur’an tarafından belirlenmiş olması ve bu hükümlerin Hz. Peygamber tarafından genişçe açıklanıp uygulanması İslam’ın evlilik ve aile kurumuna atfettiği önemin bir ifadesidir. Temel ilkeler Kur’an ve Sünnet ile ortaya konmakla birlikte diğer hususlar geleneklerde yerini bulup zaman ve şartlara göre toplumun takdirine bırakıldığı görülmektedir.
Kuran’da birçok ayette eşler arasında sevgi ve meveddetin oluşması gerektiği ve bunun Allah tarafından bahşedileceği (Rum 21), eşlerin birbirleri için koruma, kollama ve haklarına riayet etmede birer mahremiyet elbisesi oldukları belirtilmiştir (Bakara 187). Bununla birlikle aile, neslin ikamesi için muhafaza edilmeye çalışılmış ve gayri meşru ilişkiler haram kılınmıştır (İsra 32).
Diğer taraftan aile müessesinin devamlılığı yani uzun süreli olması ve akabinde kadın için bir teminat olması hasebiyle kadına mehir verilmesi emredilmiştir (Nisa 20-21). Aynı şekilde aile; haya, iffet ve namusun korunması için bir kalkan olarak görülmüş, evlenemeyenlerin iffetlerini muhafaza etmeleri gerektiği söylenmiştir. Erkeklerin kadınlar üzerinde hakları olduğu gibi kadınların da erkekler üzerinde haklarının bulunduğu, ailenin geçiminden sorumlu olan kocanın evin reisi konumunda olduğu belirtilmiştir (Nisa 34). Diğer taraftan çıkacak anlaşmazlıkların olabildiğince aile mahremiyeti içerisinde çözümlenip birlikteliğin korunması, buna imkân bulunamaması halinde nikâh bağına güzellikle son verilmesi ve bu durumun ortaya çıkaracağı hak ve yükümlülüklere riayet edilmesi istenmiştir (Bakara 229).
Görüleceği üzere İslam’da ailenin temek ilkelerini Kuran ve Sünnet üzerinden genel hatlarıyla saptamaya çalıştık. Ancak unutulmaması gerekir ki sadece yukarıda zikredilenlerin dışında daha birçok önemli hususta bulunmaktadır.
Hüseyin ŞENLİK