Yükleniyor...

Yitik çağ

Yitik çağ

Gözlerimizin önünde yitip giden koca bir çağı izliyoruz. Farkındayız yitiğimizin. Ellerimizin boşluğu büyüyor gün be gün. Doğan her yeni güneş daha fazla karartıyor yeni güneşleri.


Gözlerimizin önünde yitip giden koca bir çağı izliyoruz. Farkındayız yitiğimizin. Ellerimizin boşluğu büyüyor gün be gün. Doğan her yeni güneş daha fazla karartıyor yeni güneşleri.

Derin yaralar açıyoruz gözbebeklerimizde. Halimiz; umursamazlığın tecessümü.

Koca bir gençlik sekiz milyarı aşarak hızla çoğalıyor gözlerimizin önünde.

Elimizde dualar ve boş avuçlar. Kocaman derin boş avuçlar.

Durmadan ve durmadan masa yatırdığımız gençliğimiz her seferinde tekrar tekrar kalkamıyor, kaldıramıyoruz bu ağırlığı masalardan.
Denizlerin engin dalgalarına mağlup olmuş koca koca ama küçücük gemiler gibiyiz. Tarık bin ziyad’ı bırakarak karada, biz denizlerin furyasında kaybolmaya başlamışız. Kararıyor deniz fenerleri, ışığı kaybediyoruz.

İnancın özgürlüğünü, günahın gölgesinde kirleterek ve en devasa çığlıklarla yangına koşar gibi bir nesil var artık ellerimizde. Ellerimiz; gençliğin günahında kirlenmiş.

Dur! Yolcu, bu yol değil demek kalıyor sadece dudaklarımızın arka sıralarında.
 
Tutup çekemiyoruz bataklığın çektiği yiğitlerimizi artarak çoğalan çağın bataklığından.

Ellerimiz, büyük yorgunluğun mahşerinde. Atıl ve kırılgan bir nida kaldı yalnız sinelerimizde.

Durmadan kanayan yaralarımıza her gün bir yenisini ekliyoruz. Biz ellerimizle koca bir çağı yitiriyoruz. 

Umursamazlığımız dillere destan. Bu çağ, günaha ilk destanı yazan. Bu çağ, haramın helale en çok benzetildiği an.

Nur ile nâr’ın incecik aralığında biz her şeye rağmen nur; bir daha ve tekrardan nur diyoruz. Ellerimizin yaptıklarından İbrahimi bir haykırışla haykırıyoruz. Eşlerimizden ve neslimizden sana kulluk edecek ve nur ile nâr’ı mağlup edecek yiğitler bekliyoruz.
Bunu isterken çok şey mi istiyoruz?

İbrahim Çiçek